31 Ocak 2017 Salı

Annelik Endişeleri



Her doğum her bebek farklı bir hikaye. Kimi adaptasyon sorunu yaşıyor. Kimi aşırı korumacı, sahiplenici oluyor, kimi ise çok normal doğum sürecini atlatıyor. Ben hem aşırı korumacılardan hem de normal bir adaptasyon süreci yaşayanlardanım. Doğduğu anda endişeler de içime serpilmeye başladı. Hastanede iki odası olan odalardan istemiştim. Amacım misafirleri yan odada ağırlayıp bebeğin bulunduğu odadaki mikropları engellemekti. Bu konuda şükür ki sorun yaşamadım. Endişeler bırakır mı kuruntucu beni tabi ki bırakmaz.

Mehmet'im bak bakalım annen neler düşünmüş senin için:

- Hastanede başlayan panik:


Hastanedeki havalandırma soğuk mu üflüyor ne? Ya bebeğim üşür de hasta olursa? E çenesi de titriyor bu yavrunun. Allahım şimdi hasta olursa iyileşemez ne yaparım ben? Diye başladı her şey. Çocuk doktoruna bir çok defa iyi değil mi diye sorduk ama iyi cevapları beni hiç tatmin etmedi.


Mehmet işitme testinden geçememiş ( büyük bir bölüm sezaryen bebeklerinin kaderi ) Sevgilim endişelenmemem için bana söylememiş. Hemşire ikinci test için şu tarihte gelebilirsiniz diye söylediğinde olayın farkına vardım. Olabilir normal deseler de o an çok üzüldüm. Uyanmasın diye kıstırdığım telefon sesleri geldi aklıma. Meğer bebeğim duymuyormuş diye düşündüm. Şükür ki ikinci testi kapı kapandığında irkilerek daha teste girmeden geçtik.

Sütüm tam gelmediği için ( tabi bunu şimdi anlıyorum) sık sık ağlayan Mehmet; yanı başında bebeğim neden ağlıyor diye ağlayan annesi ( lohusa duygusallığı hat safhada). Mama verilmesine ikna oldum ve biraz daha sakinleşti yavrum.

- Evdeki endişeler: 


Eve geldiğimizde endişelerim farklı bir boyut kazanmaya başladı. Benden başka herkes ( sevgilim hariç ) bebeğimizi istemeden de olsa incitecek gibi geliyordu. Altını açarken, tutarken narin davranamayacaklarını düşünüyordum ( kendi annemin bile! ) Bu nedenle Mehmet'in her şeyi ile ben ilgilenmeye çalışıyordum. Altını hep ben açtım. Ağladığında hep ben avuttum. Tabi ki annemlerin de alıp avutmasına fırsat verdim ama onun zaten hep beni istediğini, bana ihtiyacı olduğunu düşünerek bir süre sonra hemen geri aldım. Bu süreç bebeğimin bakımını öğrenme, onunla bağ kurma konusunda çok faydalı oldu ama uyumuyordum. Mehmet uyumuyor ben de uyumuyordum. Uyumadığım için biraz yıprandım. Bu halim uzun sürdü. Mehmetimi paylaşamadım :)

Evdeki ikinci endişe hali; Mehmet'in hapşırması, çenesinin titremesiydi. Hastanedeki havalandırma olayı ile ilişki kurup sürekli bu çocuk hasta oldu düşüncesi kafama yerleşti. Altını evde ilk açışımızda yaramaz çişini yaptı bütün üstü kirlendi. Üstünü değiştirmek için tamamen soyduktan sonra giydirdik. Fahriye annem uyarmıştı keşke hepsini soymadan yavaş yavaş giydirip soysaydınız diye. O da aklımda yer edince hastalık teşhisi tarafımdan konuldu. Evdekiler, "tabi ki olur böyle şeyler kuruntu yapma" diyorlardı ama beni avuttuklarına inanmıştım ben bir kere. Sevgilime doktoru ara lütfen diye baskı yapıyordum. Bir an ben yanında değilken kıyamamış aramış. Doktor tabi ki endişe etmememiz gerektiğini, belirtilerde artış olursa hastaneye götürmemizi istemiş. O zaman rahatladım. Şimdi düşünüp gülüyorum. Yeni doğan bebeğin olağan özellikleridir tüm bu belirtiler. Her ne kadar kitaplarda önceden okumuş olsam da aklıma gelmedi o zaman.

Evdeki üçüncü endişe: Bbir süre sonra Mehmet'in yüzünde kızarıklıklar çıkmaya başladı. Yine evdekiler olağan her bebekte olur dedi. Bu sefer onları dinlemeye karar versem de kafamda hep sorular vardı. Gün geçtikçe kızarıklıklar artmaya ve gözüne yaklaşmaya başladı. Göz kapağında bile vardı. Endişe hat safhada tabiki. Neyse ki doktor kontrolümüz vardı. Doktor hemen göz gezdirip Linola krem verdi. İlaç içeriği olmayan nemlendirici özellikli bir kremdi bu. "Çok dikkatli bakmadı acaba anladı mı?" endişesi sardı bu sefer beni. Doktora bile inanamamak nasıl bir şey ? Böyle bir şey işte :) Bir kaç gün içince pamuğumun yüzü tekrar pamuk gibi oldu. Uygulama için tavsiyem, önce cildi ılık nemli bir pamuklu bezle nemlendirip silmeden üzerine kremi uygularsanız nemi daha güzel hapsediyor ve daha etkili oluyor.

Evdeki dördüncü endişe: SARILIK. Mehmet sarılık oldu çoğu bebek gibi ve kritik seviyelerde seyretti. Doktorumuz hastanede ışık tedavisi alması gerekebileceğini söylediğinde çok endişelendim. Kan alınmasına tahammül edemiyordum. Işık tedavisinde sık sık kan değerlerinin kontrol edildiğini okudum endişem ikiye katladı. Bebeğimi orada yatırmak istemiyordum. :( Bir yandan da kendime  "ne kadar şükretsen az, ne durumda olan bebekler ve anneleri var onlar ne yapsın" diye kızıyordum. Sarılık durumunda bebeği iyi beslemeniz gerekiyor bu nedenle eve geldiğimizden beri vermek istemediğim mamayı sarılık tedavisi olmaması için bebeğime vermeye ve bol bol emzirmeye başladım ( ben sadece günde iki kere verdim). Doktorumuzu alından ölçüm için ikna ettim. 3 gün takip ettik ve yine şükürler olsun değerleri normale döndü. Doktorumuz D vitaminini doğumdan itibaren kullanmamızı istese de ben okuduklarım ve duyduklarım nedeni ile 20 günden sonra başlamaya karar vermiştim. Sarılık için verilen ışık bir nevi gün ışığı. Şimdi acaba diyorum, doğumdan itibaren kullansaydım daha rahat geçirir miydi?

Bitmeyen endişe: ANNE SÜTÜ! Bu konuyu daha ayrıntılı olarak başka bir yazımda anlatmak istiyorum.

Endişe yazısına da devam edeceğim. Hepimizin korkuları var. Hepimiz kendimizce çareler arıyoruz. Başka birinin yaşadıkları içimize bazen su serpiyor. Çaresiz hissettiğim çoğu zaman kendimi blogların arasında buldum. Şuan kimin blogundan ne öğrendim hatırlamasam da hepsine teşekkür ederim. Umarım ben de birilerine yardımcı olabilirim.

Bir de olan tüm süreçleri daha ağır atlatan tedavi görmek zorunda olan bebekler ve annelerine yazmak istiyorum. Biliyorum bu endişeler endişe değil sizlerin yaşadıkları karşında. Rabbim hepimizin evlatlarını korusun, hepsine sağlık versin! Siz annelerin hakkı ödenmez!



Sevgiyle kalın




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder